İnsani dizeleri yazan şair: AHMET ZEKAİ YILDIZ

Keles doğumlu emekli öğretmen Ahmet Zekai Yıldız için şiire sevdalı bir yürek denebilir. Resim, şiir, karikatür ve heykel çalışmaları da bulunan Yıldız, hayatının her döneminde şiirle yaşamış. Öyle ki, bu yaptığımız söyleşide bile verdiği yanıtlar şiirsel duyarlılığa sahip. Dağ yöresi insanın çok duygulu olduğunu vurgulayan Yıldız, herkesin şiir yazmayı denemesi gerektiğini düşünüyor. Kendisinin belli bir kulvarda şiir yazmadığını kaydeden Yıldız, hayatın içinde hissettiğimiz, insani duyguları dizelerine taşıdığını söylüyor. Yazmaya başladığında örnek aldığı şairin Nazım Hikmet Ran olduğunu ifade eden Yıldız’la keyifli, şiir yüklü, sıcak bir söyleşi gerçekleştirdik…


– Şiir yazmaya ne zaman başladınız, İlk şiirinizi hatırlıyor musunuz?
Şiire ilk merhabam evimden ayrılıp da yurt hayatına geçtiğim zaman oldu. Hani “Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasa” derler ya; ben de ayrılığın ve yalnızlığın acısıyla Karacabey’de Özgör Öğrenci Yurdu’nda karalamıştım hatırladığım ilk dizelerimi.. Daha önceleri de yazmışlığım vardır ama bugünlere taşıyabildiğim en eski şiir “Leyli” oldu.
– Şiirlerinizde hangi konuları ele alıyorsunuz?
Belli bir kulvarı yok aslında… Hayatın içinde hissettiğimiz, insani duyguların hepsi var şiirlerimin içinde… Şiirlerimde belli ölçüde lirizmi önemseyerek, pastoral, epik, didaktik, satirik ve dramatik türlerde; Tanrı, aşk, nefret, ayrılık, ölüm, hayat, sitem, hiciv vb. konuları işledim.
Yani bir şiirimde Allah’a methiye varken;
“Ay dünyaya semazen, dünya da güneşe…
Bir eli yere bakar, diğeri mavi göklere…
Bakırcının çekiç sesiyle, sana döner Mevlana.
Sana döner tüm kullar, sana döner Allah’ım.”
(Allah’ım şiirimden)
Bir başka şiirimde Allah’a sitem olabiliyor.
“Kim icat ettiyse?
Hayat seni de, beni de üzdü canım.
Ne sana saygı duydu kadın diye,Ne de beni adam yerine koydu.”
(Kağıttan Kayık şiirimdem)
– Yazmaya başladığınızda örnek aldığınız, etkilendiğiniz bir şair oldu mu?
Tek kelimeyle “Nazım” diyelim. Nazım Hikmet Ran… Hatta onun Vasiyet isimli şiirine cevaben bir şiircik de ben karalamıştım.
Çınar (Nazım Hikmet Ran- ocak 1993)
Ne zaman ulu bir çınar görsem,Nazım düşer aklıma..
Yüreğim üşür, yüreğim donar,
Gözlerim yanar.
Gözlerim uzaklara dalar
Dalar, Dalarım…
Nerde gölgesiz bir mezar görsem,
Başına çınar dikesim gelir.
Taşına toprağına “Nazım” yazasım gelir.
– En sevdiğiniz, sık sık okuduğunuz şairler kimlerdir?
Nazım Hikmet Ran, Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli, Ümit Yaşar Oğuzcan, Yahya Kemal Beyatlı, Tevfik Fikret, Can Yücel, Attila İlhan, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ahmed Arif, Özdemir Asaf, Cezmi Ersöz, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Pablo Neruda, Charles Bukowski… ve Metin Güven’i sayabilirim…
– Bulunduğunuz ortamlar şiirlerinizi yazarken sizi etkiliyor mu?
Kağıtsız ve kalemsiz, eksik hissederim kendimi…
Her an bir şeyden etkilenebiliyoruz tabii. Yazmak gerekir.
Bir örnek verirsek,
Çiçek Gibi Olurum
Hava zıpkın gibi ayaz.
Bağrımı deler geçer.
Yerde yığınla kar.
Üstelik dağ başındayız.
Daha ne olsun?
Rakı da varsa bir çakırlık,
İçmemek olmaz.
Sorun içmekse, her gün güzeldir.İçince kara gökyüzü maviye,
Kara toprak, yeşil çayıra döner,
Uzanırım.
İçince çiçek gibi olurum yani. Başımda arılar vızıldaşır.
Her şeye zam olmuş,
Cebimde metelik yokmuş, ne gam?
Elin evi, arabası, yatı, katı çokmuş..
Vız gelir, trıs gider.
İçince fırçasız bulut ressamı,
Kalemsiz halk ozanı olur, söylenirim.
İçince çiçek gibi olurum yani.Başımda dağlar duman.
ocak-2003
– Siz aynı zamanda öğretmensiniz ve Keles’te yaşıyorsunuz. Dağ yöresinde insanların şiire ilgisi var mı, ne ölçüde?
Dağ yöresi insanı çok duyguludur. Sevdi mi ölümüne sever. Güvendi mi yine ölümüne… Şiire olan ilgisini yakılan türkülerden anlayabiliriz. Ayrıca yetenekli öğrencilerim de oldu. Özellikle Yunus Emre Coşan’dan söz etmeliyim. Şiir ve deneme kitabı yazdı sanırım…
Dağlı
Dağlıyım.
Köyüm kartal yuvası..
Başım göğe deyer.
Övünürüm.
Evin ocaklığında,
Meşe yanıyorsa eğer,
Çıtır çıtır.

Ardıç yanıyorsa çek ciğerlerine,
Mis gibi.
Ter ve ahır kokusu,
Misafire mahçupluğumdur.
Güler yüzlüyümdür ama.
Dağlıyım gözlerimden
Yörük kızının
Allı yeşilli olanına bağlıyım.
Görmem ondan başkasını..
Dağlıyım ta yüreğimden
Kimse bilmez açlığımı açıklığımı.
Acıyı dürüm yapar da yerim.
“Allah büyük”der,
Şükrederim.
– Öğrencilere şiir yazma ve okuma konusunda ne gibi önerilerde bulunuyorsunuz?
Herkes şiir yazmayı denemelidir. Ve küçük yaşlarda başlamalı yazmaya… Çocuklarımızı ödüllendirerek yüreklendirmeliyiz.. Toplumun çoğunluğunun saplantısı olan ölçü ve uyak kurallarına takılmadan serbestçe aktarmalı duygularını… Hiçbir kurala takılmadan yani…
– Günümüzde şiire sizce yeterince önem veriliyor mu, toplumda bir karşılığı var mı?
Sanatın eksildiği yerde terör, acı ve gözyaşı yükseliyor, maalesef. Toplumda şiire ilgi yüksek ama hayatı içselleştirmemize ve duygularımızı şiir yoluyla ve de özgürce ifade etmemize engel teşkil eden etmenleri yoğun yaşıyoruz bu günlerde… Şiir bunları da yenmelidir. İnadına yazabilmeliyiz, diye düşünürüm.

Ülkemizin geleceği konusunda en gerçek yol, Atatürkçü düşüncenin ışığında, bilime ve sanata değer veren ama kültürel değerlerini unutmayan öğretilerin eğitme egemen olduğu çizgiyi çok önemsiyorum. Bu konuda kimse “bana ne” dememelidir. Bu içinde olduğumuz geminin selametle yoluna devam edebilmesi için hepimizi ilgilendiriyor. Atatürk’ün yolundan uzaklaştıkça başımıza nasıl kötücül olayların musallat olduğu yaşadıklarımızla görülmektedir.
Dersimiz Vatan Sevgisi
Çanak/kale,
Çanağı kan kale! ..
Truva’dan Gelibolu’dan
İki kadeh kan sundu tarihe…
Kaz dağında Sarı Kız’ın gölgesi ağladı.
Gözyaşı döküldü gamzelerine…
Arıburnu’nda düştü Halime’nin Ali’si.
Yavuklusunu boşa bekledi Ayşe’ler.
Seferinden dönmeyecekti İsmail’ler, Halil’ler…
Boğaz’ın kapısı Kilitbahir’di.
Koca Seyit, bu kapının bekçisi…
İkiyüzonbeş okkalık top mermisiyle,
İşgalciye geçit vermedi, veremezdi.
Conkbayır’da Bombacı Mehmet’in sesi
Ölüme davetiye gibi:
‘Haydi! .. Haydi! .. Şimdi! ..
‘ Bir elinde süngü takılı mermisiz tüfeği,
Hasmına geldiği yeri gösterdi.
Ve mart günbatımı renginde,
Uykusuz gözlerin beklediği an
Bir cıgara sarımı ötedeydi ölüm…
‘Allah Allah’ sesleriyle yırtıldı siperler.Atıldı düşmanın üstüne üstüne,
Yayından boşalan ok örneği Memet’ler…
Yorgun bacağını Zığındere’de,
Alçıtepe’de başını bıraktı karıncalara…
Ne mezarı vardı, ne taşı tahtası?
Sadece şehit olabilmekti,
Duatepe’de göğe açılan ellerin duası…
İşte böyle çocuklar! ..
Bu yüzbinlerdi Atatürk’ün emrinde
Ölüme gülerek giden…
Bu yüz binlerdi sömürüye geçit vermeyen.
Dostun gururu, düşmanın korkulu rüyası…
Ünite Çanakkale, dersimiz ‘vatan sevgisi’.
mart/1996
– Kendi şiir anlayışınızı, görüşünüzü kısaca açıklar mısınız?
Çağımızın gizli hastalığı diyebileceğimiz, insanın yığınla insan içindeki yalnızlığını “çobanımsı yalnızlık”olarak nitelediğim yalnızlık duygusu tüm şiirlerimde çıkış noktası oluşturuyor. Sorgulayan bir yaklaşımla yaşantımıza şiirle bir anlam katabilmek amacındayım.
İnancıma göre şiir, özgür düşüncelerimizin önündeki tüm engelleri yıkıp geçmelidir. Bunu şiirle yapabildiğimiz zaman dünya daha mutlu insanların yaşadığı bir gezegen olacaktır. Çünkü günümüzde insanların zaman sorunu var ve şiir tüm insanların iletişimine daha uygun bir alan oluşturuyor.
Ayyaş Şiirler
Sağır gecelerde,
Yatağımı dar eden şiirlerdi.
Sözcükler yatağına sığmayan nehir,
Sözcükler boğazıma düğümlenen
Darağacı ilmeği.
Ve şiir beni arar dururdu;
Uykusuz gecenin
Çıkmaz sokaklı labirentlerinde
Eküri koşarken.
Ve şiir beni sorardı,
Utanmaz sabahın ilk ışıklarına.
İlk günaydın diyen
Yine ayyaş şiirler olurdu,
Akşamdan kalma.
Elime alıp, okumazdım bile..
Kimin umurunda?
Şiir gece boyu tüttürdüğüm
Sigaranın külü kadar kırılgan.
Bursa’nın Deli Ayten’i gibi hoyrat, küfürbaz..
Şiir her dilde
Yakılan özgürlük ateşlerinin
Yıldızlaşan hercai uçkunlarınca sayısız,
Ulaşılmaz ve sere serpe..
Ve benimle,
Dalına barışık zeytinler gibi dost.
aralık/1997
-‘Şair olunmaz, şair doğulur’ şeklinde bir görüş var. Bu konuda ne söylersiniz?
İnsan kendini sanatın herhangi bir dalıyla, özgürce ve korkmadan bir şekilde ifade edebilmelidir. Bu anlamda şiir en çok başvurulan sanat alanı… Sanırım bunun nedeni, her yerde ve her koşulda ürün verilebilmesi olsa gerek. İnanan insanlar için Allah vergisi denen sanatçı kişilik doğuştan gelir. Bu yönden bakarsak şair doğulur. Yani birileri bana şair demeden önce bu konuda herhangi bir eğitim görmedim.
– Yaşadığınız yerde mutlu musunuz? Keles ve dağ yöresi size neyi ifade ediyor?
Dağ yöresi ve özellikle Keles beni mutlu ediyor. Dünyanın ender sayılabilecek coğrafyalarından bir tanesi, bence…
Burada dünyaya gözümü açtım. Emekledim… Yürüdüm… Okula burada başladım… Aşık oldum… Evlendim… Çocuklarım oldu… Ağlayanla ağladım… Gülenle güldüm hep buralarda…
Her şeyimi burada paylaştım insanlarla… Bu yüzden değişsin istemiyorum… Tek bir ağacını kessinler razı değilim dağlarından. Tek bir çakıl taşını götürmesinler kuru derelerimizden… Çocuklarımıza kalsın böylece… Büyükşehirlerde bunaldıkları zaman, gelsinler bir nefes çekebilsinler tertemiz havasından.
Aç kalana ekmek, açıkta kalana sığınak olabilsin gani gönüllü insanların yaşadığı köylerimiz… Bir yudum su içebilsin her geçen yolcu, çeşmelerimizden…
Ama son yıllarda hızlanarak devam eden göç nedeniyle, eriyen tükenen köylerin hali çok üzüyor beni… Büyütüp okuttuğumuz gençlerimiz iş sahası bulamadıkları için geriye dönemiyorlar. Köy sözcüğünü unuttuk mahalle olalı… Köy tadını çok özleyeceğiz kalan ömrümüzde. Çocuklarımız ise köy nedir, bilemeyecekler. Şu an direniyorum dağda yaşamaya… Belki de “Son Mohikanları” biz olduk” bu yerlerin. Kimbilir?
Yöre kültürünü gelecek kuşaklara taşımada katkılarım olabilirse mutluluğum katlanacaktır. Bu konuda üyesi olduğum Dağ-Der’in vizyonuyla, başta sayın Prof. Dr. Ali Kaya’ya ve bizlere yörenin yaşatılması konusunda yüklenen misyon önemlidir. Dağın dinamiklerini (özellikle gördüğü eğitimle iyi kariyer sahibi olmuş dağlılar ve dağın özelliklerini koruyarak turizme açılacak güzellikleri) birleştirerek dağın ve dağlıların vazgeçilmezliğini tüm ülkeye göstermeliyiz. Bunu başarabildiğimiz ölçüde var olmaya devam edebiliriz, diye düşünüyorum.
– Duygularınızı ifade etmek için mi, yoksa okuyucularınızın duygularına dokunmak için mi yazıyorsunuz?
Kendimi ifade edebilmek için yazıyorum. Okuyan ve okumayı seven insanların ülkesi olmalıyız, aslında… Ülkemin insanı da, tıpkı otobüste ve plajda kitap ve gazete okuyan Japonlar gibi, dünyanın her yerinde ve her koşulda okuyabilmelidir. Böyle olunca, yani okuyan insanlarımızı gördükçe daha fazla ve daha güzel yazmak için kendimizde güç bulacağımız kesindir. Bunu çok ama çok önemsiyorum.
– Sizce en sevdiğiniz şiiriniz hangisi, bir hikayesi, anısı var mı?
Tüm şiirlerimin ayrı bir yeri ve hikayesi var. En sevdiğim şiirim şu demek mümkün değil.
Ama eskilerden bir şiirimde, gündelik yaşantımızın rutinlerinden olan doğa olayı gün batımı ile ayrılık acısını betimlediğim bir aşk şiiri olabilir, örneğin…
Gümüş Servi
Serin sularda ışıldayan ay yüzün,
Gümüş servi yol olur;
Akar içime ılık ve derin.
Usulca el sallardım sana,
Ayrılırken her akşam.
Dağ eğmeçlerinde kanayan
Gün gruplarından
Sızısıyla ecelin.
Sen kaçırılan doğan ay..
Benden çalınıp saklanan,
Ak kısrağıydın gecenin.
Bense örselenmiş batan gün..
Mahmuzlarla dolu dizgin;
Ufuklara, sana koşan
Al atıydım mahşerin..
eylül /2002-çobanımsı yalnızlıklar(s.2)
– Geleceğe ait projeleriniz var mı, yeni bir kitap düşünüyor musunuz?
Evet, şiir ve öykü kitabı, karikatür albümü ve ağaç heykel sergisi için çalışmaya devam ediyorum…
Halen yazdığım şiir ve öykü birikimim bulunuyor. Bunları kitaplaştırmak istiyorum. Zaman zaman sosyal medyada ve bazı şiir sitelerinde paylaşıyorum.
Ayrıca öğretmenlik yaptığım yıllarda yaşadıklarıma dair bir anı kitabı yazmayı da düşünüyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir