Hem derdimiz hem şifamız: Eğitim Meselemiz

“LGS, OKS, SBS, TEOG, YDS, YGS, LYS, DGS, TUS, DUS, LES, ALES, KPDS, KPSS…”

Saymakla bitmiyor…
Aslında bitmeyen sınavlar değil, ulusal eğitim politikamızın sistem, başarı ve istikrar arayışıdır.
Galiba bu arayışımızın kalitesi ve nitelikli olması en azında kısa vadede ütopya olarak kalmaya devam edecek.
Elimizdeki eğitimle ilgili somut çıktılara baktığımızda, hemen hemen her alanda tereddüt ve arayışımız hatta kafa karışıklığımızın devam ettiğini görmekteyiz.
Ne dersiniz? Eğitim alt yapımız çok sağlam ve öğrencilerin başarı düzeyleri birbirine çok yakın olduğu için mi bunca sınav ile seçme ve yerleştirme işlemlerinde zorluk yaşıyoruz?
Yoksa işler kargaşaya dönüştüğü için sürekli deneme yanılma yöntemiyle bir nevi el yordamıyla bir yol mu bulmaya çalışıyoruz?
Hangi vesileyle olursa olsun, eğer söz konusu eğitim ise; söylenen her söz, her tahlil ve analiz yarım kalacaktır.Çünkü muhatap olduğumuz konunun yapısı itibariyle devasa değişkenleri vardır.
Okul idaresi, öğrenci ve öğretmen bazında kısaca sorunlarımızı irdeleyecek olursak, okul idarelerinden başlayarak şunları sıralayabiliriz;
Okullarımızda Müdür ve Müdür Yardımcısı olan hocalarımızın her okul açılışı dönemindeki yaşadıkları psikolojik cendereye hepimiz şahidiz maalesef.
Bir tarafta yıl boyunca karşısına çıkacak olan okul ihtiyaçlarının maliyetleri ve fatura tutarı; diğer tarafta ödenek yetersizliği. Ve tam da bu noktada velilerle hocalarımızı karşı karşıya bırakan okula yardım talepleri…
En azından fiziki şartlar bakımından okulun öğrencilere sunacağı konfor ve kalite, gelecek bu yardımlarla doğrudan ilişkili. Ödenekler ancak elektrik, su, telefon gibi temel giderlere yetmekte, hatta yetmemekte. Hani bunun temizlik malzemeleri, hizmetli parası, güvenlik sorunu, kâğıt ve kartuş gideri, boya -badanası, bakım masrafları, yakıt gideri, faaliyet masrafları, yardımcı kitap sorunu vs…
Tüm bu ihtiyaçları tedarik edemezseniz kötü yöneticisiniz. Veliler ile milli eğitim idaresi sizden bunların çözümünü beklemektedir. Aynı zamanda yardım talebiniz tepki ve şikâyet sebebidirve sanki bu durum sizin eserinizmiş gibi suçlanırsınızmaalesef. Bir müdür olarak anlayışa ve bu sıkıntılı halden kurtulmaya acilen ihtiyaç duysanız da, sesinizi duyan, duyup ta çare olan olmayacaktır. Üstüne üstlük siz bu dertlerle boğuşurken diğer taraftan devletin özel okullarda okuyan yaklaşık 340 bin öğrenciye 3.060 TL ile 4.280 TL arasında destek ödeneği veriyor olması da ayrı bir çelişkidir. Ailelerin eğitim adına fedakârlıklarda bulunduğu böyle bir ortamda bu durum tam bir çelişkidir ve haklı şikâyet sebebidir. Keşke 340 bin özel okul öğrencisine verilen bu para devlet okullarına aktarılmış olsaydı.
Öğrenci – öğretmen uyumu, öğretmen- idare uyumu, öğretmen – öğretmen uyumu gibi sorunlar da yine yıl boyu sürecek ve özellikle idarenin zihnini meşgul edecek temel iletişim sorunlarının başındadır.
Öğrencilere gelince;
Eğer yetişen yeni nesil bizim geleceğimiz ise ki öyledir! Öğrenci bazında ki sorunlarımız geleceğimizin kalitesi ve mutluluğuyla birebir alakalıdır. Aileler ve öğrenciler için sorunların en başında taşımalı eğitim gelmekte. Öğrencilerin (özellikle ilkokulda) bazıları sabah akşam birer saat yolculuk yapmakta, bazıları sabahın kör karanlığında yollar çıkmakta. Aileler hem asayiş, hem de trafik kaygısı ile birlikte ayrıca yol parasını da sırtına yüklenmekteler. Okulda öğrencinin karnını doyurması (doyuramaması) ayrı bir problemdir. Öğrencilerin yeteneklerine uygun okul ve eğitim alamaması, eldeki imkânlar kadarıyla tercih yapabilmesi, istemedikleri halde aile ve çevre baskısıyla açıkta kalmama adına sevmedikleri bölümlerde eğitim görmeleri de ayrı bir sorun.
Çocuklarımızı yarış atına çeviren sınav sistemine değinmeden geçemeyiz haklı olarak. Öyle ki hemen hemen her sene değişen, istikrar ve sürdürülebilirlikten yoksun bir sistem, seçmeden daha çok seçememe sistemine dönüşmüştür. Çocuklarımız için ağır bir duygusal yük ve kaygı sebebidir. Bu uğurda dershanelerde geçen aralıksızbir çalışma temposu ve harcanan şunca para da cabası.
Öğrencilerin,özellikle üniversiteli öğrencilerin yaşadığı temel sorunlardan biriside kalacağı yurt sorunudur. Yurtlar öğrenci ihtiyacını karşılamaktan yoksun ve yetersizdir. Bu durum elinde imkân olan cemaat türü yapılara ister istemez bir alan açmaktadır. Daha yakın zamanda bu sorun temelinde ne kadar belalı bir süreç yaşadığımız hepimizin malumudur. Çünkü size imkân sunan sizin aynı zamanda yol haritanızı da çizmekte ve bu yol asla vicdanlı ve bilimsel bir mahiyet arz etmemektedir ve keyfidir.
Öğretmenlerimizin sorunları her yönüyle milli eğitimimizin sorunlarına eş değerdir. Çünkü eğitimin ana taşıyıcı ve etken unsuru öğretmenlerimizdir. Onların kalbi bir yönüyle öğrencilerin sorun ve gelişimlerindedir, diğer yandan ise okulun idari yapısı ve eğitim içeriğindedir. Tayinler sebebiyle eşlerden ayrı çalışma mecburiyetleri, geçim sorunları, eğitime dair fikirlerinin dikkate alınması, muhatapsızlık, başarı kriterlerinin keyfiliği hep hocalarımızın canını acıtan meselelerdir maalesef.
Tayin ve terfilerdeki torpil duygusunun hocalarımızda yarattığı adaletsizlik ve motivasyon kaybına ise yıllar yılı çare bulunmadı maalesef. Kurumsal ve başarı esaslı bir sistem ideali siyasi rant ve “bizim adam” tanımına kurban edilmektedir.
İşin en kötü tarafı ise eğitim paradigmasının bu anlayış etrafında şekilleniyor olmasıdır. Çünkü çözüm makamı sorunu üreten merkeze dönüşmektedir, bu ise tuzun kokmasıdır.
Geçmişte çözüm olarak düşünülen ve ABD ile imzalanan Fullbrigt Anlaşması ile Eğitim Komisyonu kurulmuş ve ortak eğitim politikaları inşa eden anlaşmalar yapılmıştır. Bu müşterek çalışmalar yıllar içerisinde bir nevi devşirme üretme sistemine dönüşerek eğitimimizdeki inisiyatifi bizimle paylaşır hale gelmiştir. 1950 den beridir süren bu durum artık sonlandırılmalıdır.
Çünkü eğitimde planlayıcıların veya hâkim zihniyetin isteğine uygun olarak koyulacak müfredat ve metodun, nesilleri inşa etmesi mümkün olduğu gibi imha etmesi de mümkündür.
Bu açıdan eğitim konusu milli bir unsur ve eksende oluşturulmalıdır ve bir zümreye, hele hele yabancı bir inisiyatife bırakılmamalıdır.
Hülasa;
Şartlar ne olursa olsun, gelişme arzumuz ve gelecekte başarılı bir nesil yetiştirme idealimiz sorunlarımızdan daha güçlüdür.
Bu yolda bilginin ışık hızıyla yayıldığı ve çeşitlendiği bir çağda kendisinden daha başarılı olacak öğrenciyi yetiştiremeyen öğretmen başarısız sayılacaktır. Kendisini değiştirme, geliştirme ve dönüştürme yeteneğinden yoksun bir eğitim sistemi de böyle bir çağda sabit fikirli ve donuk olarak başarısızlığa mahkûm olacaktır.
Şayet ülkemizde, gelecek nesiller adına gelişen ve ilerleyen bir yol açılacaksa bu eğitimle olacaktır. Eğitim dışındaki yol ve mürşitlik kargaşadır, belirsizliktir. Derdimiz olan eğitim meselemiz aynı zamanda derdimize çare olacak şifamız da olacaktır.
Mesele sorunların doğru tespiti, lüzumlu olanların önceliği, bitmez bir gayret içinde olma, alternatiflere açık olma, hep birlikte taşın altına elimizi koyma ve ümidimizi hep canlı tutma temel ülkümüz olmalı. Bir şey olacaksa tamda buradan olacaktır.
Sorunlar ne kadar büyük ve çok olursa olsun ümidimiz ve gayretimiz bunun üzerinde olmalıdır.
Halkımız bu güne kadar eğitim camiamıza yapmış olduğu yardımlar ile karalılığını göstermiştir.
Çünkü meselenin özünde çocuklarımız ve ülkemizin geleceği vardır ve biz bu iki unsur için ne gerekiyorsa onu yapma azmini taşımaktayız.
Yeni eğitim ve öğretim yılının daha güzel günler için kilometre taşı olmasını temenni ediyoruz.

Yarınımız bu günden daha güzel olacaktır, mesele sadece zaman meselesidir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir