Şu müptelası olduğumuz Facebook, Instagram sayesinde güzel ülkemin bütün tatil yerlerini gördüm hatta gezmiş kadar oldum.? Nerenin dondurması güzel, nerenin muhallebisi meşhur öğrendik… Hatta şu ismini bile telaffuz edemediğim otellerin yıldızlarını sayarken hayallere daldım. Bu yaz da şurada yine bir yer bildirimi yapamadım; “Antalya deluxe otel” diye. Kahvemi alıp da havuz başında kahveyle havuzun resmini atamadım… Tek bildiğim Büyükorhan Görecik yaylasında közde yapılan kahve resmi.
Neyse efendim bu resimdeki ev baba evi… Hani şu ablamla beni rüyamda eşkıyaların rehin aldığı ev, MARAL malikanesi… Hem de 5 yıldızlısından. Çocukken ne evcilikler oynardık Fatoş’la. Yalancıktan tatile giderdik, kanepe arabamız olur kısa süren yolculuktan sonra varırdık hayallerimizdeki o uzak tatil yerine. Önce çeşmede (İzmir Çeşme değil, şu bizim evin orta katındaki lavabo?) bebeklerimizi yıkar uyuturduk. Öyle uslu bebeklerdi ki hep uyurlardı. Ev dubleks ya hemen girişteki salonda bir güzel yerde sürünerek yüzerdik saatlerce. Kulaç ata ata. Allah’tan o zamanlar balıklama atlamayı bilmiyorduk. Bilseydik kesin merdivenlerden aşağı balıklama atlardık.
E… O pencerenin altında güneşlenmeden olmaz… O zamanlar gerçekten o güneşin altında yanar mıydık bilmem ama içimizi ısıttığı kesin. Artık evcilik oynayacak yaşta değilsek hayallerimiz de mi yok… İyi ki de varlar…
Gidemeyenler varsa benim gibi tatile uzanın pencerenin altına. Açın babanızın baston şemsiyesini, takın güneş gözlüğünüzü. Yanınızda kitap, elinizde kahve, fonda da bir müzik… Sertap Erener söylüyor: uzanmışım kumsalda, güneş damlar içime.
E… Şimdi hala bir resim çekip de yer bildirimi yapmadınız mı 5 yıldızlı otelden?