Kaybolan yalnızca ahşap mı?

Gelemiç, Bursa şehir merkezine yaklaşık 70 km uzaklıkta bir dağ köyüdür. Köy, geleneksel mimariye sahip yapıları ile dikkat çekmektedir.
Köy evleri ahşap, kerpiç ve taştan oluşmuştur. Genellikle iki kattan oluşan bu evlerin birinci katında yapı malzemesi olarak taş kullanılmıştır. Taş duvarın içerisinde ise hatıllara yer verilmiştir. Duvar boyunca uzanan bu ahşaplar taş duvarlara esneklik kazandırmakta, yapının mukavemetini artırmaktadır. Üst katın duvarları ise ahşap ve kerpiçten oluşmaktadır.

Ahşap malzemeyle katın iskeleti oluşturulmuş, ahşabın arasına dolgu malzemesi olarak kerpiç kullanılmıştır. Evlerin yapımında kullanılan ahşap malzemelerin önemli bir kısmı karaçam ağaçlarından elde edilmiştir. Taşıyıcı kısımlarda ise ardıç ve meşe gibi daha sağlam ağaçlar kullanılmıştır. Bu ağaçların hazırlanmasında halk takvimine uygun hareket etmek gerekmektedir. Zira ağacın suyunu, sakızını çektiği ve bıraktığı dönemler vardır. Buna göre kullanılacak ağaçlar gök ayının (ay takvimi) sonuna doğru kesilmektedir. Eğer buna dikkat edilmezse ağaçların ömrü kısa olmakta, malzemeler kısa sürede kurtlanıp çürümektedir.
Genellikle İki kattan oluşan bu evlerin giriş katı hayvanlar, kışlık odunlar ve yiyecekler için kullanılmaktadır. Yiyeceklerin bulunduğu oda yörede yer ev olarak bilinir. Konserveler,unlar, buğdaylar burada muhafaza edilir. Üst kat ise ailelerin asıl yaşam alanıdır. Bu kat yörede hayat olarak bilinen sofaya açılan odalardan oluşur. Odalardan biri oturma odası olarak kullanılmakla birlikte her oda tek başına bir ev gibidir. Zira köyde üç kuşak bir arada yaşabilmekte, her odada bir çekirdek aile bulunabilmektedir. Gündüz oturma odası olarak kullanılan bir oda, gece yüklükten çıkartılan döşeklerin serilmesiyle yatak odasına dönüşmektedir. Yüklüklerin içerisinde banyo, gusülhane bulunur. Gömme dolap şeklindeki yüklüklerin olmadığı odalarda ise sedirin bir köşesi gusülhane olarak kullanılır.
Anadolu’da yüzyıllardır var olan bu yapılar yerini yavaş yavaş betonarme evlere bırakmaktadır. İnsanlık tarihinin dönüm noktalarından birini oluşturan Sanayi Devrimi sonrası önce şehirler ardı sıra kırsaldaki yerleşim yerleri geleneksel Türk mimarisine sahip yapıları terk etmeye başlamıştır. Bu köklü değişim dönüşü olmayan bir süreci başlatmış, yüzlerce, binlerce yıllık deneyimin ürünü, doğaya, komşuya saygılı yapılarınson ustalarla birlikte tarihe karışmasını beraberinde getirmiştir.
Öte yandan bu evlerin yerine ikame edilen beton yapılar sağlık açısından oldukça tehlikeli görünmektedir.
Mimar Semih Akşeker beton yapıların radyoaktif radon gazı ürettiği ve bu gazın da kansere sebep olabildiğini belirtmektedir. (Ayraç, Sayı 46)
Geleneksel mimariye sahip yapıların şekillenmesinde Orta Asya’dan gelen bilgiler, İslam coğrafyaları ile gerçekleşen etkileşim, Anadolu uygarlıklarından kalan miras, inanç sistemine bağlı dünya görüşü ve bulunulan coğrafyanın yapı malzemeleri ile iklim koşulları belirleyici olmuştur.
Dünyayı bir misafirhane olarak gören İslami düşünceye sahip Anadolu insanı evlerini gösterişten nispeten uzak, kerpiç ve ahşap gibi geçici malzemelerden yapmıştır. Taş ise daha ziyade cami, medrese, hamam gibi kamusal yapılarda kullanılmıştır. Kerpiç geçiciliği temsil ederken, taş yapılar ilahi olanı hatırlatmıştır. Köy evlerini geleneksel mimari merkezinde daha birçok yönden ele almak mümkündür. Bu hususta sözü daha fazla uzatmadan bir konu üzerinde düşünülmesi gerektiğini belirtebiliriz. İmkanlar ve teknolojik gelişmelere rağmen geleneksel mimariye sahip yapılar günümüz ihtiyaçlarına uygun olarak neden yeniden üretilemiyor ve biz nasıl oluyor da en ücra köylere varana kadar bu yapıları terk ederek tek tip beton yapılara yöneliyoruz?
Acaba kaybolan yalnızca kerpiçle ahşap mı?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir