Büyük kelime efendim. Öyle İki dudaktan bir çırpıda söylenip geçilemiyor hemen…
Önce beşerin babası Âdem (a.s) tattı bu duyguyu.
Cennetten dünyaya sürgün…
Sürgün ülkeden başkentler başkentine hasret…
O gün bugün İnsanoğlu hep özlemde, hep hasret bir şeylere…
Nice aşıklar yandı tutuştu Sevgilisini düşünmekten… Nice analar evlatlarına hasret kocadı, gitti. Nice yiğitler siper başında şehadete hasret … Nice Muttakiler ölüme hasret yaşadı. Morgun iki koridor ötesinde yoğun bakımda, bedeni yatakla bütünleşmekten çürümüş hastalar ölüme hasret dua etti kaç gece Rahman’a…
Öyle hemen söylenip geçilemiyor sayın okur. İki hece ama gel de geç öte tarafa; HAS RET…
Ciğeri yanmış genç: ‘’hasret çekmediğim günlere ne zaman erişeceğim’’ diye yanık yanık söylendi. Sakalı aklara karışmış ihtiyar sokuldu kulağına gencin: Evlat onun yurdu Ahiret…
Bu hikâye hasretle başladı, hasretle bitecek…